4 Mart 2013 Pazartesi

Özel Eğitime Gereksinim Duyan Çocuklar Kimlerdir?

ÖZEL EĞİTİME GEREKSİNİM DUYAN ÇOCUKLAR KİMLERDİR?

Özel gereksinimi olan bireyin tanımı, “Kimlerin özel eğitime gereksinimi vardır?” sorusuna verilecek yanıtta bulunmaktadır. Eripek (2005), farklı eğitim gereksinimleri bireysel olarak planlanmış eğitim programlarını gerekli kılan çocukların özel eğitime gereksinimi olan çocuklar olduğunu belirtmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğinde
tanımlandığı şekliyle, “özel eğitim gerektiren birey, çeşitli nedenlerle bireysel özellikleri ve eğitim yeterlilikleri açısından akranlarına göre beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren bireyi” ifade etmektedir. Bu genel tanım, farklı özelliklere sahip özel eğitime gereksinimi olan çocukların tümünü kapsamaktadır. Özel gereksinimi olan çocukların özür tür ve dereceleri ile özellikleri birbirinden farklılıklar gösterdiğinden genellemelere gitmek mümkün olamamaktadır. Eripek’e (2005, s. 5) göre “özel gereksinimi olan çocukların farklılıkları zihinsel, duygusal, bedensel, duygusal ve sosyal ya da iletişim özelliklerinde ya da bunların herhangi bir bileşeninde olabilir”. Bunun yanı sıra onların bu farklılıkları yaş, cinsiyet, kültür ve yaşam koşuları açısından da farklılık gösterebilir. Onların bu özellikleri, bir destek sağlanmadığında normal gelişen bireyler için sunulan eğitim ortamlarından yararlanmalarını güçleştirmektedir.

ETİKETLEME VE KULLANILAN DİL
Özel gereksinimi olan bireyi nasıl adlandıracağız? Ne desek daha az örseleyici olur? Bu konuya şöyle basit bir soruyla başlamak uygun olacaktır. Sizi yeterliklerinize göre değil de yetersizliklerinize göre tanırlarsa ya da öyle bilinirseniz neler hissederdiniz? “Evet, şu konuşurken sürekli gözünü kırpıştırandan söz ediyorum”.“Sizin okulda konuşurken aşırı heyecanlanan bir öğretmen vardı, adı neydi?” Bu tür tanımlamalar sözü edilen kişinin değerini düşürebilir mi? Büyük olasılıkla evet. (Turnbull, Turnbull ve Wehmeyer, 2007). Duruma, yetersizliği olan çocuğa sahip aileler açısından bakıldığında hangi anne baba ya da diğer aile bireylerinden biri çocuğunun “yetersizliği olan çocuk” olarak etiketlenmesini ister. Yine, öğretmenler öğrencisinin “yetersizliği olan birey” olarak etiketlenmesi durumunda ne hisseder? Zihinsel yetersizlik tanısı olan bir genç “ben neyim/ kimim şeklinde düşünmeye başladığında ona verilecek yanıtımız ne olacaktır? Bu konudaki tartışma bir önceki bölümde söz edilen özel eğitimdeki sınıflandırma ile ilgilidir. İnsanların sınıflandırılması ve bundan yüz yıl önce çok daha az önemli olan etiketleme, bugünlerde sık tartışılır bir konu haline gelmiştir (Heward, 2003). Bazı görüşlere göre etiketleme, özel eğitime gereksinimi olan öğrencilerin özel eğitim hizmetlerinden yararlanması için gereklidir ve öğrenci için yararlıdır. Örneğin, işitme engelli ya da görme engelli birey için etiketleme iyidir (Turnbull, Turnbull and Wehmeyer, 2007). Çünkü onların pek çok hizmeti öncelikli olarak elde edebilmesinde yardımcı olur. Bütün bunların yanı sıra örneğin, yetersizliği olan bireyler toplumdaki pek çok destekten yararlanabilmek için “özürlü kimlik kartı”na sahip olmak ve istenildiğinde bu kartı göstermek zorundadır. Dolayısıyla pek çok birey de bu kartı almak ve bu kartın sağladığı olanaklardan yararlanmak için tanılanmak ve etiketlenmek isteyecektir.
Diğer taraftan etiketleme, eğitimcilerin yetersizlikleri olan bireyin yetersizlikleriyle başa çıkabilmesinde yol gösterici de olabilir. Ancak, etiketleme öğrenciyi sınıf arkadaşlarından ya da akran grubundan da ayırabilir (Turnbull, Turnbull ve Wehmeyer, 2007). Bunun yanı sıra etiketleme, farklı kültür ve dil geçmişi olan öğrencilere karşı bir önyargı oluşturabilir. Günümüzde, sadece dilsel ve kültürel farklılıkları nedeniyle özel gereksinimli olarak etiketlenen pek çok öğrenci bulunmaktadır.
Özellikle kültürlerarası özel eğitim çalışmalarında bu durum daha yaygın olarak tartışılmaktadır. Sonuçta, etiketleme yapıldığında özel gereksinimi olan bireyler diğerlerinden ayrılacak, değeri düşecek ya da diğerleri tarafından değersiz algılanacak, öğrenci de kendini değersiz hissedebilecektir. Bu nedenle özel gereksinimi olan öğrenciler için kullanılacak dili özenle seçmek, onları etiketleme ve damgalamaktan kaçınmak, bu bireylerin günlük yaşama tam katılımlarında olumlu sonuçlar doğurmasına etki edebilir. Pek çok eğitimci öğrencilerinin değerli olduğunu göstermek için “önce insan” dilini kullanır. Bu nedenle “fiziksel engelli” ya da “fiziksel engelli çocuklar” terimleri yerine “fiziksel yetersizlikleri olan öğrenciler” teriminin, etiketlemenin olumsuz etkilerini azaltabileceği belirtilmektedir. Tabii ki daha da iyisi sadece çocuğa “Mehmet, Ahmet” gibi kendi adıyla seslenmektir.
Bir öğrenci, “neden önce benim CP’li (spastik) olduğumu söylüyorsunuz? Öncelikle benim adım Mehmet, sonra diğerlerinden farklı olarak CP’liyim, bu kadar!” diyor… (Turnbull, Turnbull ve Wehmeyer, 2007).
Etiketleme ya da bireyleri adlandırma konusuna ilişkin çeşitli gerekçeler öne sürülmekte ve etiketlerin olası yararları ve dezavantajları ifade edilmektedir (Heward, 2003). Pek çok eğitimci tarafından etiketleme olmalı mı olmamalı mı, sorusuna bulunabilecek yanıtlar incelendiğinde etiketlemenin dezavantajlı yönlerinin daha ağır bastığı görülmektedir.
Özel öğrenme gereksinimleri olan çocuklar için yapılan değişik tanımlamalar ya da etiketlemeler okullarda özel eğitim hizmetlerinin yönetimi ve özel eğitim fonlarının çocukların yararına kullanımı için önemli görülebilir. Günümüzde özel gereksinimi olan bireylerin sunulan hizmetlerden yararlanmasının ön koşulunu tanılama oluşturmaktadır. Tanılama sonucunda da sınıflandırma ve etiketleme yapılması zorunlu hale gelmektedir. Örneğin, bir çocuğun özel eğitim okullarından daha fazla hizmet alabilmesi için birden fazla alanda yetersizlik tanısı alması gerekmektedir. Çünkü çocuğun tek bir tanısı varsa alacağı hizmet bu tanı için sunulan özel eğitim hizmeti ile sınırlı olmakta, iki ya da üç ayrı tanı almışsa alacağı hizmet artmaktadır. Dolayısıyla, özel gereksinimi olan bireye sunulan özel eğitim hizmetinin aldığı tanı sayısı ile artması ya da azalması söz konusu olmaktadır. Oysa çocuğun tanılanmasıyla birlikte ilgili hizmetler de tanımlanırsa etiketleme sorununa yeni çözümler bulunması söz konusu olabilecektir.
Peki, etiketlemenin alternatifi nedir? Ne, nasıl yapılmalıdır? Etiketleme ya da sınıflandırma olmaksızın özel eğitim hizmetleri sunulabilir mi? Sınıflandırmasız yaklaşımlar bu sorunun yanıtını evet olarak vermektedir. Bu durumda öğrencinin yetersizliğine odaklanmak yerine öğrenme gereksinimlerine odaklanılması gerektiği vurgulanmaktadır. Özel eğitimciler özel gereksinimi olan öğrencilerin öğrenme gereksinimleri ön plana alınarak beceri alanlarına ve izleyeceği programa göre sınıflandırılmasını önermektedir (Heward, 2003). Eğitsel değerlendirmenin ön plana çıktığı böyle bir yaklaşımla özel gereksinimi olan öğrencinin özel eğitim gereksinimleri de “okuma anlama becerilerinin geliştirilmesi”, “özbakım becerilerinin geliştirilmesi”, temel matematik becerilerinin geliştirilmesi”, “bağımsız hareket becerilerinin geliştirilmesi” şeklinde ifade edilebilecektir.
Bu yolla eğitsel tanılamanın gerçekleşmesi ve bu tanı sonucunda ilgili hizmetlerin de planlanması söz konusu olabilecektir. Tüm bu uygulamalar aynı zamanda bireyselleştirilmiş eğitim planlarının hazırlanması sürecinin işlemesine katkıda bulunacaktır.

(İ.H.Dikmen-Özel Eğitim, 2012, s.5)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder