Çeşitli engellere sahip çocuklara ve gençlere cinsellik konusunda olağan
eğitim verilmiyor.
Bu kişilerin duymadıkları, görmedikleri, konuşmadıkları ya da
yürüyemedikleri
için, cinsellikle ilgisi olmayan varlıklar olmaları gerektiği
konususnda garip bir inanış var.
Valerie Sinason
Cinsellik Kavramının Tanımı, Boyutları ve Aşamaları
Cinsiyet teorileri, cinsel ihtiyaç, tutum ve
davranışların kaynağını ve ortaya çıkışını, hayatın tabiî akışının bir parçası ve bunun yanında sosyo-kültürel yapının, yani öğrenme-eğitim sürecinin bir sonucu olarak da görmektedirler.
davranışların kaynağını ve ortaya çıkışını, hayatın tabiî akışının bir parçası ve bunun yanında sosyo-kültürel yapının, yani öğrenme-eğitim sürecinin bir sonucu olarak da görmektedirler.
Nefsanî tatmin ve(ya) neslin devamını sağlamak maksadıyla erkek ve kadınlar
arasında meydana gelen hissî, sosyal, fıtrî, şehevî (cinsel) ve(ya) bedensel
faaliyetlerin tümü olarak tanımlanan cinsellik (Seyyar, 2004: 119), kapsam
olarak insanî yaşama biçiminin bütün unsurlarını içermektedir.
Cinsellikte erkek ve kadının sosyal rolleri gereği takındıkları tavırlar,
yani bu iki cins arasında meydana gelen sevgi, aşk, saygı, hissî bağlar,
muhabbet, sohbet, erotik ve cinsel ilişkiler gibi birlikte yaşananların bütünü
sağlıklı ve mutlu yaşamanın temel unsurlarındandır.
Cinsel ilişkilerin dışında cinselliğin gayri bedenî boyutlarını karşılıklı
bağlılık ve sorumluluk, özel ve mahrem görüşmeler, sır saklama, birbirine değer
verme, koruma-kollama duygusu, güven ve belki de tatlı bakışlarda görmek
mümkündür.
Cinselliği, biyolojik olarak sadece neslin devamı olarak algılayanlar,
hakikatte cinsel hayatın bir parçası olan gayrı bedenî unsurların ve yansımaların
kişilerin sosyal hayatlarına ve manevî gelişmelerine sağladığı olumlu katkıları
görmezlikten gelmektedirler. Bundan dolayı, cinsel hayatın ve üremenin tıbbî,
biyolojik, sosyal, psikolojik ve ahlakî yönlerini ve tehlikelerini anlatan
cinsel eğitim, özellikle zihinsel özürlülerin genel sağlığı için son derece
önemlidir .
Cinselliği, dereceli olarak belirli aşamalara tasnif etmekte fayda vardır.
Bir başka ifadeyle, cinselliğin, cinsel gelişim safhalarına göre tanımlanması
gerekmektedir (Sporken; 1974: 43–57).
a) Cinselliğin birinci aşaması, kişinin bedenî değişime uğraması sonucunda
ortaya çıkan psiko-sosyal tutum ve davranışla ilgilidir. Toplumsal rolün bir
gereği olarak kişinin kendisini kadın veya erkek olarak kabul etmesi, bedenî,
biyolojik ve cinsel yapısının farkına varması ile mümkündür. Cinsel kimlik
olarak ifade edebileceğimiz bu süreç, cinsiyet yoğunlaşması ile başlayan
gençlik dönemine aittir. Kişi, gençlik döneminde yaşadığı bedenî değişim ile
birlikte erkeksi veya kadınsı dış görünümünün ortaya çıkmasıyla erkeksi veya
kadınsı sosyal roller (tavırlar) üstlenmek (takınmak) sûretiyle sağlıklı bir
şekilde cinsel kimliğine kavuşmaktadır.
b) İkinci aşamada oluşan cinsellik, başka bir cinse duyulan ilgi, sevgi ve
muhabbet ile ilgilidir. Burada, kişi, sevdiği insanla sohbet etmekten ve
birlikte olmaktan mutluluk duymaktadır. Bedenî anlamda cinsel ilişkinin
olmadığı bu atmosferde, her iki taraf birbirlerini daha yakın tanıma fırsatı
bulmakta ve gönüllü olarak karşılıklı bağlılık söz konusu olmaktadır.
c) Üçüncü aşamada cinselliğin somut tezahürü gerçekleşmektedir. Bu noktadan
itibaren çiftler, karı koca ilişkisine girmekte ve neslin devamını
sağlamaktadır.
Zihinsel Özürlü Çocuklarda Cinsel Gelişim Sorunları
Zihinsel özürlü çocukların biyolojik anlamda cinsel gelişimi, istisnalar
hariç, diğer çocuklardan farksız ve zekâ seviyelerinden bağımsız olarak
gerçekleşmektedir. Zihinsel Özürlüleri bedenî rahatsızlığı olanlardan ayıran en
önemli unsur, kişinin bütün aklî imgelerinin oluşturduğu zihnî varlığının
(şuur, mantık, idrak, tefekkür vb.) az gelişmiş olduğudur. Değişik sebeplerden
dolayı zekâ gelişiminde meydana gelen yavaşlama, duraklama ve gerileme sonucu
kişinin tutum ve davranışlarının yanında sosyal uyumunda ve bu çerçevede
psiko-sosyal ve cinsel hayatında da bazı sorunlar çıkabilmektedir. (Seyyar;
2001: 27-31).
Cinsel sorunlar, kişinin zekâ düzeyine ve dolayısıyla eğitilebilir ve
öğretilebilir durumuna göre değişik boyutlara ulaşmaktadır. Cinsel sorunların
en yoğun olarak yaşandığı dönem cinsel kimliğin elde edildiği gençlik
dönemidir. Bu durum, zihinsel özürlü olsun veya olmasın, bütün çocuklar için
geçerlidir. Çocukluktan gençliğe dönüşüm sürecinde ahenk içinde olan çocuğun
beden yapısı, hızlı bir şekilde değişmektedir. Ancak, tam bu dönemde zihnî ve
hissî değişim, çoğu kez aynı hız ile gelişmemektedir. Zihnî ve hissî değişimin
hızı, bedenî değişiminkine yaklaşamadığı içindir ki, bu dönemde buluğ ile
ilgili psiko-sosyal sorunlar yaşanmaktadır.
Erken yaşlarda oluşan bedenî olgunluk ile zihnî-psikolojik gelişim
arasındaki mesafenin büyüklüğüne göre de davranış bozuklukları artmaktadır. Bu
durum, özellikle ileri derecede zihinsel özürlü çocuklar için geçerlidir.
Cinsel dürtülerin gün ışığına çıkması ve kontrol altına alınamamasından
kaynaklanan huzursuzluk, huysuzluk, tahmin edilemeyen ani hareketler ve motorik
bozukluklar, davranış bozuklukları kapsamında görülen bazı somut örneklerdir.
Bazı aileler, cinsel gelişim döneminde yaşanan bu davranışsal değişim
karşısında hem çaresiz kalmakta, hem de bu durumu kabullenememektedirler.
Bedenen güçlü olması hasebiyle, müdahale ve etkileme biçimleri de bu dönemde
zorlaşmaktadır. Bu dönemde artık çocukluk döneminin kapandığını ve gençlik
çağının başladığını kabul etmenin ötesinde başka bir çıkar yol yoktur.
Ebeveynlere ve eğitimcilere bu dönemde düşen görev, zihinsel özürlü kişinin hem
genel sosyal ahlâk anlayışının dışına çıkmamasını sağlamak, hem de
bağımsızlığını ve mahremiyetini korumak olacaktır. Bu dengenin kurulmasına
yönelik sarf edilen çabanın karşısında elbette birçok zorluk ortaya çıkacaktır,
ancak sabır ve hoşgörü çerçevesinde zihinsel özürlü gence dostane ve samimî bir
yaklaşım tarzı sergilemekle bu dengenin zamanla oturması sağlanabilmektedir.
Cinselliğin birinci aşamasından ikinci aşamaya geçiş döneminde zihinsel
özürlülerin başka cinslerle tanışma arzusu karşısında ebeveynlerin ve
eğitimcilerin manevî-fikrî desteğine ve refakatine ihtiyaç duymaktadırlar.
Zihinsel özürlü çocuk ve gençler, bu süreçte cinsel güç yönden her ne kadar
bedenî olgunluğa erişseler dahi zihnî olgunluktan her zaman mahrum
kalacaklardır. Bu durum, gerek zihinsel özürlülerin kendi aralarındaki, gerekse
zihinsel özürlüler ile özürlü olmayan insanlar arasındaki sosyal ilişkileri
güçleştirmektedir. Zihinsel özürlülerin ekseriyeti, başkalarının duygularını
anlamakta güçlük çekmekte ve belirli durumların ve özelliklerini tam olarak
anlayamamaktadırlar. Meseleleri değerlendiremedikleri için de çoğu kez uygun
olmayan bir davranış biçimi ortaya sermektedirler. Bu dönemde bazen aşırı bir
biçimde cinsel arzuları tatmin etme ihtiyacı ortaya çıkabilmektedir.
Gerek zihinsel özürlü, gerekse diğer gençlerde yaşanan bu talep yoğunluğu,
tabiî bir gelişim süreci olarak değerlendirilmeli, bundan dolayı da gençler ne
cezalandırılmalı, ne de ironik bir şekilde tahkir edilmelidir. Ebeveynler,
kendi buluğ çağında yaşadıklarını hatırlamakla, meseleye daha hoşgörülü
yaklaşabilirler. Bu alanda başarılı olmanın bir unsuru da, cinsel eğitimde rol
alan aktörlerin zihinsel özürlülerde gördüklerini bizzat kendilerinin de
zamanında yaşamış olmalarıdır (Bach; 1981: 70).
Zihinsel Özürlülerin Cinsel Eğitiminin Dayanakları
BM-Genel Kurulu, öğrenme zorluğu çeken zihinsel özürlüler için 1971 tarih
ve 2586 sayılı “Zekâ Açıdan Geri kalmış Kişilerin Hakları Beyannâmesi”ni kabul
etmiştir.
Burada, zihinsel özürlülerin, aynı yaşta olan diğer sağlıklı kişilerle aynı
haklara sahip olarak özellikle eğitim, sağlık, çalışma ve sosyal hayatta
korunmaları öngörülmektedir. Buradan yola çıkarak, zihinsel özürlü çocukların
ve yetişkinlerin günlük hayatta karşılaşabilecekleri cinsel sorunlarına
yardımcı olmak, cinsel yönden bilinçli ve sorumlu olabilmeleri yönde
eğitilmeleri gerekmektedir.
İnsanın, bir sosyal varlık olarak cinsel boyutuyla da değerlendirilmesi
kaçınılmazdır. Bu yönüyle zihinsel özürlülerin cinselliği de, genel anlamda
diğer insanlarınkinden pek de farklı olmamaktadır. Ancak, her insan, özel bir
yaratık olarak kendine has hususiyetleriyle cinselliğini, mizacı gereği nasıl
ki farklı bir biçimde yaşamakta ise, zihinsel özürlüler de cinsel duygularını
kendi dünyalarına uygun olarak yaşamak isteyeceklerdir.
Herhangi bir özürlülüğü olan bir insan, diğer insanlardan farksız olarak
cinsel hayatta saygın yerini alabilmelidir. Yetenek ve zihnî kapasitesi
derecesine göre diğer insanlar gibi zihinsel özürlüler de cinsel tutum ve
davranışlarından sorumludur.
Özel Cinsel Eğitimin Özellikleri ve
Hedefleri
Diğer insanî ihtiyaçlarda olduğu gibi cinsellik alanında da kişilerin
eğitim görmesi ve sosyo-kültürel ortama uygun olarak cinsel ihtiyaçlarını
karşılayabilmeleri, kişilerin psiko-sosyal gelişimini sağlayan önemli
unsurlardandır.
Cinsellik konusu, eğitim açışından sadece cinsel teknik, ilişki ve üreme
ile ilgili olmadığı gibi, şehvanî arzuların kontrol altına alınmasına yönelik
öğretiden de ibaret değildir. Cinsel eğitim, çocuk ve gençlerin fizikî, hissî
ve cinsel gelişimlerini anlamalarını, cinsel kimliklerini benimsemelerini ve
cinsiyetlerine uygun bir davranış sergilemelerini amaçlamaktadır. Ayrıca,
cinsel eğitim yoluyla cinsel anormalliklerin ve sapmaların da önüne geçilmek
istenmektedir (Artan; 2003).
Cinsel tutum ve davranışların sosyal hayattaki yansımalarının bir
göstergesi olması hasebiyle, cinsellik veya cinsel hayat, kültürel hayatın ve
yaşama tarzının bir parçasıdır. Dolayısıyla, cinsel eğitimin asıl hedefi,
cinsellik ile ilgili düşünce ve yaşama tarzının toplumun genel beklentileri ve
dolayısıyla millî değerlerle örtüşmesidir.
Sosyal pedagoji alanına giren cinsel eğitim, özellikle buluğ çağına gelmiş
zihinsel özürlü çocuklar için ayrı bir önem taşımaktadır. Bu hususta bir çok
sorunla karşılaşan ve bazen de çaresiz kalan ebeveynlerin desteklenmesi
kaçınılmazdır. Ancak, çoğu kez bu alanda tecrübeli sosyal eğitimciler
bulunmadığından dolayı zihinsel özürlü çocuk ve gençlerin cinsel sorunlarının
çözümüne yönelik ciddî katkılar sağlanamamaktadır. Önemli olduğu kadar hassas
ve suiistimale açık bir mesele olmasından dolayı da sorun, çoğu kez ya hiç gündeme
gelmemekte (getirilmemekte), ya görmezlikten gelinmekte, ya da çözüme
kavuşturulması bakımından zamana bırakılmaktadır (www.
down-syndrom-netzwerk.de/bibliothek: 15.12.04).
Cinsel eğitim, günlük pedagojik eğitimin bir parçasıdır. Cinsel özürlülerin
cinsel eğitimi, toplumsal gerçekleri dikkate alan, günlük özel hadiselerden
yola çıkan, somut açıklamalara, anlaşılabilir basit tasvirlere ve tekrara
dayanan bir süreçtir.
Bilişsel gelişim süreçleri dışında zihinsel özürlü çocuk ve gençlerin
biyolojik gelişimleri, genelde diğerlerinden pek farklı olmamaktadır.
Anlayacakları bir dilde kendilerine cinsiyet kimliklerine dair bilgiler
verilmelidir. Diğer taraftan sosyal münasebet çerçevesinde cinsellik alanında
doğabilecek risklere de işaret edilmeli ve kişilerin bu hususta duyarlı
olmaları gerektiği telkini verilmelidir.
Eğitimcilere ve Velilere Düşen Görevler
Zihinsel özürlü çocukların ruhsal yönden sağlıklı yetişebilmeleri için,
çocukların cinsel yönden fıtratlarına uygun olarak eğitilmeleri ve terbiye
edilmeleri ne kadar önemli ise, ebeveynin de bunları bilmesi ve benimseyerek
bunları tatbik etmesi de bir o kadar önemlidir.
Diğer pedagojik tedbirler de olduğu gibi, cinsel eğitim konularında da
inter-disipliner bir yaklaşımın sergilenmesinde fayda vardır. Dolayısıyla bu
alanda ebeveynlerle sıkı diyalog içinde bulunmak gerekmektedir. Cinsel eğitimde
yer alan kişiler arasında şeffaflık içinde karşılıklı fikir alış verişin
yanında dayanışma elzemdir. Cinsel meseleler dile getirilirken, aile
fertlerinin sosyo-kültürel ve dinî hassasiyetleri dikkate alınmalıdır. Ancak,
zihinsel özürlü çocuğun psiko-sosyal gelişiminin sağlanması hedefinden taviz
verilmemelidir.
Ebeveynlerin zihinsel özürlü çocuklarının cinsel ihtiyaçlarına cevap
bulmakta zorlanmaları, Türk toplumunun mahremiyet ve aile çocuk ilişkileri ile
ilgili konularda takındıkları geleneksel görüş ve tavırların ötesinde bizzat
özel eğitimin zorluğunda yatmaktadır. Özellikle cinsel eğitim alanında bilinen
ve her zaman geçerli olduğu düşünülen pedagojik yöntemlerin zihinsel özürlüler
üzerinde pek de etkili olmadığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla özel cinsel
eğitime dönük farklı ve/fakat işlevsel olan yeni pedagojik yöntemlerin
geliştirilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan şunu da açıkça ifade etmeliyiz: hangi pedagojik yöntem
tercih edilirse edilsin, zihinsel özürlülerin cinsel tutum ve davranışlarını
sosyal yönden kabul edilebilir bir düzeye getirebilmek, birkaç gün içinde
gerçekleştirebilecek bir konu değildir. Ancak, zihinsel özürlü çocukların
cinsel eğitimine erken yaşta başlayan ve bu hususta hassas davranan veliler
daha başarılı olabilmektedir. Yetişkin zihinsel özürlünün cinsel
davranışlarında görülebilecek muhtemel sapmalara karşı cinsel sağlık ve eğitim
ile ilgili bilgilerin erken yaşta verilmesinde her zaman fayda vardır.
Cinsel eğitim alanında sorunların başında belki de zihinsel özürlü
çocuklarla kurulan sosyal münasebetler çerçevesinde oluşan bedenî yakınlık
gelmektedir. Eğitici personel, çocuğun yaşı ve zihnî gelişimine göre
ilişkilerini samimî bir atmosfer içinde sürdürmeli, ancak sosyo-kültürel
sınırları da aşmamak için azamî çaba göstermelidir.
Özel cinsel eğitimde esas olan temel kriter veya yaklaşım tarzı, zihinsel
özürlü çocukların idrak seviyesine uygun olarak örnek modeller üzerinde
öğretmek olmalıdır. Ayrıca, yapılması gereken işlem ve görevlerin parçalar
haline bölünmesi ve gerçek hayat şartlarına endeksli olarak somut ve pratik
davranış kalıplarının geliştirilmesi gibi yöntemler de özel cinsel eğitim
alanında geçerli olabilmektedir.
Daha somut bir ifadeyle, özel cinsel eğitimde pedagoji ve metot yöntemi
olarak “Bunu çocuğuma nasıl söyleyebilirim veya anlatabilirim ?” den ziyade
“Bunu çocuğuma nasıl gösterebilirim ?” sorusu önem arz etmektedir.
Eğitilebilir seviyede olan zihinsel özürlülere cinsel eğitim verilirken,
yanlış anlaşılmalara ve yorumlamalara sebebiyet vermeyecek bir şekilde
ifadelerin somut ve açık olması gerekmektedir. Soyut, üstü kapalı veya imalı
sözlerin etkinliği burada pek geçerli olmadığını düşünmeliyiz (Artan; 2003).
Zihinsel özürlü çocuk ve gençlerin cinsel yönden uyumsuz hâle gelmemeleri,
istismara ve karmaşık cinsel saplantılara uğramamaları için, veliler ve
eğitimciler şunlara dikkat etmelidir (Seyyar; 2001: 154–155).
·Çocuk ve gençler arası zararlı cinsel yakınlaşmaları önlemek için, zihinsel
özürlü gençlerin, kendilerine ait özel ve müstakil bir yatak odasına sahip
olmalıdırlar.
·Anne ve baba arasındaki cinsel ilişkiler, zihinsel özürlü çocukların
göremeyeceği ayrı bir mekânda olmalıdır. Çocuklar, anne ve babalarını, anadan
doğma çıplak olarak görmemelidir.
·Çocuklara, kendi cinsiyetlerine uygun düşmeyen kılık kıyafetler
giydirilmemelidir. Ayrıca, cinslerine ve fıtratlarına uygun düşmeyen davranış
biçimleri de öğretilmemelidir.
·Erginlik (buluğ) çağında görülen değişiklikler, açık, doğru ve onların
anlayacağı lisan ve seviyede önceden anlatılmalı ve yeni dönemlerine hazırlıklı
olabilmeleri için, kendilerine yardımcı olunmalıdır.
·Evde cinselliği tahrik eden pornografik içerikli neşriyatın
bulundurulmamasına dikkat edilmelidir. Ailece, yani çocuklarla beraber
televizyon seyredilirken, şiddet ve seks ihtiva eden programlardan kaçınılmalıdır.
·Evlilik çağına gelmiş özürlülerin evlendirilmeleri henüz gerçekleşmemiş
ise, cinsel enerjileri kültürel ve sportif faaliyetlere yönlendirilmelidir.
·Zihinsel özürlü gençlere, sosyal münasebetlerini ancak güvenilebilir kişi
ve ortamlarda geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır.
Millî Kültürümüze ve Ruh Sağlığına Uygun Olmayan Cinsel Tavsiyeler
Zaruretten, yani özel şartların bir gereği olarak ortaya çıkan böyle bir
eğitim anlayışı ve uygulaması, özel olarak korunması ve saygı gösterilmesi
gereken mahremiyetin ve özel hayatın sınırlarını da zorlamaktadır. İşte bu
sebepten dolayı da birçok ailenin yanında eğitimciler de, konunun gündeme
getirilmesi durumunda tedirgin ve çekingen bir tavır takınmakta ve sorunun şu
veya bu şekilde çözülebileceği ümidini taşımaktadırlar. Çocuğun, cinsel ihtiyaç
ve istekleri ile ilgili konuları sosyal çevreden veya basın aracılığı ile
öğrenebileceği ümidi, zihinsel özürlü çocuklar için çoğu kez geçerli olmamaktadır.
Bunun ötesinde zihinsel özürlü çocuk ve gençlerin kontrolsüz bir biçimde aile
dışı kanallardan cinsel konuları öğrenmeye kalkışmaları durumunda arzu
edilmeyen sonuçları da çoğu kez beraberinde getirmektedir. Batı’da cinsel
istismarcılık alanında en çok engelli insanların sömürüldüğünü düşünecek
olursak, bu yöntemin pek de sağlıklı olmadığını söyleyebiliriz.
Diğer taraftan kişinin cinsel tecrübe edinebilmesi veya cinsel doyuma -
tatmine erişebilmesi yönünde tavsiye edilen evlilik dışı cinsel ilişkiler,
zannedildiği gibi kişinin cinsel mutluluğuna da katkı sağlamamaktadır. Değişik
kişilerle cinsel ilişkiye girme anlamına gelebilecek bu yaklaşım tarzı, bedenî
(nefsanî-şehvanî) ihtiyaçları geçici olarak karşılasa dahî uzun vadede kişinin
psiko-sosyal sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
Gayri meşru yollardan ve sınırsız bir şekilde cinsel ihtiyaçların
karşılanması fikrine karşı psiko-sosyal ve ahlâkî anlamda üç delil
bulunmaktadır (Hölse; 1997: 364–370):
1.) Yemek yemek ve içmek gibi nefsanî arzuların kontrol altına alınması kişinin
şahsî gelişimi için ne kadar önemli ise cinsel dürtülerine gem vurabilmesi ve
bu hususta sabır gösterebilmesi de aynı derecede bir meziyettir.
2.) Beslenme ihtiyacından farklı olarak cinsel dürtülerin tatmin olması
psiko-sosyal bir ihtiyaçtır. Ancak, bu ihtiyacı, sosyal ve manevî sorumluluk
çerçevesinde birlikte yaşamanın dışında karşılamak, karşılıklı rıza anlayışı
mantığı ile de gerçekleşmiş bile olsa, her iki cinsiyeti cinsel bir obje
derekesine düşürmektedir.
3.) Evlilik dışı veya birden fazla değişik kişilerle kurulan cinsel ilişkiler,
cinsel hayatın manevî ve estetik boyutunu zedelediği gibi, kişiler arası sevgi
ve şefkat ilişkisinin gelişmesini de önlemektedir. Dolayısıyla, aile yuvası
atmosferinden uzak olan bu gibi ilişkiler, kişilerin fıtrî, psiko-sosyal
gelişmelerini de engellemektedir.
Şunu da ayrıca belirtmekte fayda vardır ki, hangi gerekçe ile savunulursa
savunulsun, evlilik öncesi veya sonrası için teşvik edilen özgürleştirilmiş
cinsel hayat, hem toplumsal ahengi bozmakta, hem de fuhşun yayılmasına yol
açmaktadır.
Diğer taraftan cinselliği tahrik eden pornografik veya kendi kendine tatmin
araçları da, insanlar üzerinde alışkanlık yapabileceğinden, aile hayatı
içindeki gerçek cinsel ilişkileri de olumsuz yönde etkilemektedir.
Hâlbuki toplumun millî ve manevî değerlerini dikkate alan, ahlakî ve sosyal
sorumluluk ekseninde verilecek cinsel eğitimde zihinsel olan ve olmayan
insanlar, şehvanî duygularını daha rahat kontrol altına alabilecek konuma
getirilmektedir. Böylece cinsellikle ilgili olarak ortaya çıkabilecek
tehlikelerden ve sapmalardan kişiler kendilerini daha iyi koruyabilmektedir.
Dinî Bilgiler Doğrultusunda Cinsel Sağlık
Zihinsel özürlülerin en özel ve mahrem görünen durumlarıyla ilgilenilmesi,
hayatın kuşatıcılığının bir gereği olarak bazen kaçınılmazdır. Bu durum
özellikle cünüplük için söz konusudur. Uyku halinde (ihtilam) veya uyanıkken
iradî olarak cinsî zevk vererek veya alarak şehvetle meninin gelmesi durumunda
zihinsel özürlünün cünüp duruma düştüğünü bilmesinde fayda vardır. Bu durumda
kişinin, dinin bir gereği olarak bir an önce cünüplükten kurtulması, yani
gusletmesi (boy abdest’i alması) gerekmektedir. Zihinsel özürlüler, cünüplüğün
kişiye bazı sorumluluklar yüklediğini öğrenmeli ve maddî-manevî temizliğinin
önemini bu şekilde öğrenmelidirler. Gerekirse, cünüplük halinin vücutta bırakabileceği
bulaşıklardan iyice temizlenmesine kendisine yardımcı olunmalıdır.
Gusül, insanın fizyolojik ve psikolojik sağlığına son derece önemli
katkılar sağlamaktadır. Cünüplüğün vücutta meydana getireceği yorgunluk ve
gevşeklik gusül ile giderilmektedir. Bunun sebebi, kan dolaşımının boy abdest’i
sayesinde düzene girmesidir. Diğer taraftan kişinin gusletmeyi bir vazife
olarak algılaması hâlinde şehvanî duyguların kontrol altına alınması (cinsel
disiplin) da kolaylaşmaktadır (İSAM; t.y.).
Zihinsel Özürlüler ve Evlilik
Beşerî münasebetler çerçevesinde cinsler arasında sevgi ve muhabbet
derecesinde meydana gelen arkadaşlıklar ve dostluklar sayesinde evlilikler ve
dolayısıyla cinsel hayat da söz konusu olmaktadır. İnsan hayatının vazgeçilmez
bir unsuru olan cinsellik, ister “zihinsel özürlü”, ister “zihinsel sağlıklı”
olsun her insanın hayatında önemli bir yer almaktadır. Ne var ki cinsel
ihtiyaçların dile getirilmesinde zihinsel özürlüler bazı engellerle karşı
karşıya gelmektedir. Zihinsel özürlüler, çoğu zaman sevgilerini ve hislerini
uygun bir tarzda sözlü olarak ifade edemezler ve bundan dolayı da çoğu zaman
beden dillerini kullanmak mecburiyetinde kalırlar.
Zihinsel özürlü olmayan insanlar, sevgi ve evlilik gibi meselelerini ve
cinsel duygularını sosyal şartların bir gereği olarak karşı tarafın gönlünü
kazanma niyetiyle daha dikkatli bir biçimde dile getirme becerisini
gösterebilmektedirler. Zihinsel özürlüler ise duygularını, bedensel dilin
yardımıyla da çoğu zaman alenî ve dolaysız bir şekilde ancak sergileyebilmektedirler.
Zihinsel özürlüler, zor imkânlarına rağmen bu anlamda bir iletişime ve(ya)
ilişkiye geçme teşebbüsünde bulunmak istediğinde genelde sosyal çevrenin
tepkisine yol açmaktadır. Özürlü olmayanlar, bu beden dilinin mahiyetini tam
olarak kavrayamadıkları için, zihinsel özürlülerin bu davranışlarını
yadırgamakta veya bunu saldırgan cinsellik olarak algılamaktadırlar.
Sevgi, şefkat ve bununla birlikte cinsellik, her insan için aynı derecede
önemli bir ihtiyaç olduğu halde, zihinsel özürlülerin cinselliği ve evliliği
konusunda sosyal çevre, her nedense gerektiği kadar anlayış göstermemektedir.
Zihinsel özürlülerin cinsel talepleri veya davranış biçimleri karşısında sosyal
çevre sadece duyarsız kalmamakta, ayna zamanda zihinsel özürlülerin evlenme
taleplerini de görmezlikten gelmektedir. Bilgisizlikten veya beslenen korkudan
dolayı bazen önyargılar hakimdir, konu tedirginliğe yol açtığı gibi bazen de
zihinsel özürlülerin cinsel haklarını yok sayan yasakçı bir anlayış
sergilenmektedir. Dolayısıyla zihinsel özürlülerin cinsel sorununun mahiyetinde
aslında sosyal çevreden kaynaklanan bir engellilik bulunmaktadır. Toplumun,
velilerin ve hatta eğitimcilerin bu konuya karşı takındıkları genelde olumsuz
tavır, sorunun önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Hâlbuki burada zihinsel özürlü bir insanın da cinsel bir varlık olduğu
unutulmaktadır. Bu tabiî özelliği gereği zihinsel özürlüler de cinselliği
yaşamak isteyen – yaşaması gereken insanlarımızdır. Kadın veya erkek olarak
karşı cinslerle meşru bir zeminde cinselliklerini yaşayabilmeleri için,
zihinsel özürlülerin desteklenmesi gerekmektedir.
Cinsel ihtiyaçların karşılanması yöntemleri arasında başvurulacak en ideal
yol şüphesiz evliliktir. Her ne kadar sosyal çevrenin bazı kesimleri zihinsel
özürlülerin evlenmesine kuşku ile bakıyorsa da cinsel sağlık ve mutluluk
açısından evliliğin bir alternatifi bulunmamaktadır. Nitekim evlenme imkânı
bulan zihinsel özürlülerin evlilikleri hakkında verdikleri bilgiler ve
yaşadıkları tecrübeler, bunun en doğru yol olduğu görülmektedir. İsviçre’de
yaşayan zihinsel özürlü bir vatandaşımızın Insieme dergisine verdiği ifadeler,
bize bu konuda ışık tutmaktadır (Insieme; 1998: 23):
“Bazen iki kez engelli olduğumu düşünüyorum. Yabancı olmanın yanında bir de
özürlüyüm. Ebeveynim iş bulmak maksadıyla zamanında İsviçre’ye gelmiş. Ben de
özel eğitim aldıktan sonra korumalı bir işyerinde çalışmaktayım. 20 yaşına
geldiğimde ebeveynim bundan böyle kendi hayatımı kendim kurmam gerektiğini
söyledi ve bana Türkiye’den uygun bir kız aradılar. Tanıştırıldığım Hatice’nin
konuşma problemi vardı. Ben de kendisine kendi durumumu açıkça söyledim. ‘Ben,
bildiğin gibi tam sağlam değilim, kafa yapım farklı. Buna rağmen benimle
evlenmek ister misin’ dedim. O da ‘Allah seni böyle yaratmış beni de böyle
yaratmış. Ben seni bu şekilde beğendim” dedi ve o sene hemen nişanlandık Bir
yıl sonra evlenir evlenmez Hatice’yi İsviçre’ye getirdik. İlk yıllar annem ve babamda
kaldık. Bu durum bizim hayatımızı epeyce kolaylaştırdı. Bütün gün çalıştığım
için, Hatice de yabancı dili henüz bilmediği için, annem ona yardımcı oldu. İki
yıl sonra Abdullah dünyaya geldi. Sadece eşim ve ben değil bütün aile fertleri
çok mutlu oldu. Hamilelik döneminde iş arkadaşlarıma hanımımın yakında çocuk
doğuracağını söylediğimde çocuğun özürlü olarak dünyaya gelmesi karşısında
korkup korkmadığımı söylediler. Ben, Yaratana ait olan bir şey hakkında fazla
kafa yormadığımı söyledim. Bugün her yönüyle sağlam görünen oğlum altı yaşında
ve yakında okula başlayacak, kardeşi Kübra ise üç yaşındadır. Okula alınmadan
önce oğlum yeterlilik tespit imtihanına girdi. Bunu çok başarılı olarak geçti.
Bana, çocuğumun her şeyi çabuk kavradığını söylediler. Buna çok memnun oldum,
çünkü oğlumun benim gibi zekâ özürlüsü olabilir diye ara sıra içimde endişeler
taşıyordum. Ne var ki oğlumuza ne annesi, ne de ben özellikle ev ödevlerinde
yardımcı olabileceğiz. Buna da çok üzülüyoruz. Ben kafamdan dolayı, eşim de
dilden dolayı yetersiziz. Abdullah, kreşte kendisine birçok arkadaş edindi.
Birisi ile çok samimî. Bir gün bizim evde televizyon seyrederlerken Abdullah’ın
arkadaşı birden bana benim neden öyle tuhaf konuştuğumu sordu. Bunun üzerine
ben onları yanıma aldım ve benin bu şekilde dünyaya geldiğimi söyledim ve
aslında onlar gibi olmayı çok arzuladığımı ama bunun mümkün olamayacağını
söyledim. Bu acı itirafım üzerine onlara bana ‘ne olur, öyle hüzünlü bakma’
dediler. Abdullah, bir taraftan yüzümü okşadı, arkadaşı da kolunu omzumun
üzerine attı. Ağlamak elimde değildi, ancak üzüntüden dolayı değil,
duygulandığım için. Birkaç gün sonra Abdullah’ın arkadaşının evine davet
edildik ve orada babası ile özürlülük hakkında sohbet ettik. Abdullah’a bir gün
kendisine ev ödevlerine yardımcı olamayacağımızı söylediğimde bana aynen şöyle
dedi: ‘Ne fark eder ki baba, bir şey anlamadığımda arkadaşımın babasına sorarım
ve bir gün okuma yazmayı çok iyi bilirsem, o zaman ben de bunları sana
öğretirim’. Bu sözler, beni çok rahatlattı”.
Yukarıdaki samimî açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, zihinsel özürlülerin
kurdukları yuvalarda, her ne kadar aile içi ilişkiler açısından iletişim ve
öğretim gibi bazı psiko-sosyal sorunlar ve engeller ortaya çıkıyor ise de
sosyal çevrenin hoşgörü anlayışı çerçevesinde bu gibi ailelerle kuracağı etkin
diyalogun neticesinde bunların çözümü de kolaylaşmaktadır. Zihinsel özürlülerin
de mutlu ve başarılı bir şekilde aile sorunlarının üstesinden gelebileceğini
gösteren bu ifadelerin daha da geçerli olabilmesi için, gerek topluma, gerekse
sosyal politikadan sorumlu kurum ve kuruluşlara da büyük görevler düşmektedir.
Sonuç Olarak Özel Cinsel Eğitime Yönelik Bazı Öneriler
Zihinsel özürlülerin cinsel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri yönünde
geliştirilmesi gereken aile odaklı eğitim ve sosyal politikaların temel
esaslarına ve stratejik plan ve programların içeriğine yönelik bazı önerilerde
bulunmak istiyorum:
·Zihinsel özürlülere dönük aile odaklı cinsel eğitim ve politikaların
belirlenebilmesi için, bir bilgi bankası oluşturulmalıdır. Bu bilgi bankası
kapsamında sadece zihinsel özürlülerin değil diğer özürlü grupların demografik
özelliklerine, bibliyograflarına ve sayısal verilerin analizine de yer
verilmelidir. Cinsellik olgusunu ortaya koyan ve bu alanda gerçekçi bir veri
tabanı oluşturan saha araştırmaları yapılmalıdır.
·Özürlülerin evlilik yoluyla cinsel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için,
evlenmeye aday olanların birbirleriyle tanışabilmelerini kolaylaştıran imkânlar
sağlanmalı ve bununla ilgili olarak kurumsal yapılanmalara gidilmelidir.
·Zihinsel özürlü çocuk ve genç yetiştiren ailelere psiko-sosyal yardımın
yanında cinsel anlamda pedagojik destek sağlanmalıdır. Bunun için de, özürlü
çocuk yetiştiren ailelerin psiko-sosyal özellikleri-profilleri belirlenmeli ve
bir sosyal araştırma çerçevesinde aile içi iletişim ve etkileşim sorunları
ortaya çıkartılmalıdır.
·Özürlü ailelere, cinsel konuları da içeren profesyonel danışmanlık
hizmetleri götürebilecek sosyal hizmet uzmanları yetiştirilmelidir. Zihinsel
özürlülerin sosyal ve manevî düzeylerinin yükseltilmesi için, sosyal ve
pedagojik destek sistemi içinde ferdin değerli olduğunu hissetmesi konusunda motivasyon
(umut, sabır, inanç, dayanma gücü vb.) programlarına yer verilmelidir.
·Özel eğitim, aile ve sağlık desteğinin zihinsel özürlüler lehine
geliştirilmesi için, akademik çalışmalar yapılmalı ve buna uygun sosyal politikalar
üretilmelidir. Eğitim, aile ve sağlık kurumlarının programlarında (zihinsel)
özürlülerin önemi vurgulanmalı ve cinsellik konusuna da çözüm odaklı projeler
ve uygulamalar yer almalıdır.
·Yaygın ve örgün eğitim programlarında (özel) cinsel bilinçlenme ile ilgili
dersler konulmalıdır.
·Zihinsel özürlü gençleri, evliliğe ve aile hayatına hazırlayacak eğitim
programları geliştirilmelidir. Ayrıca, yapılan evliliklerin uyumlu bir şekilde
devam edebilmesi için, aileler psiko-sosyal boyutuyla sürekli olarak
desteklenmelidir.
·Özel cinsel eğitimin kavramı veya tanımı millî kültürümüze ve sosyal
gerçeklere uygun bir şekilde yapılmalı ve teorik-pratik birikimin dikkate alınarak
çalışmalar bu çerçevede belirlenmelidir. Özel cinsel eğitimin müfredatı ve alt
başlıkları da bu çerçevede oluşturulmalı ve ailelerin cinsellik olgusu
konusunda bilinçlendirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır.
·Özel cinsel eğitim programları, örgün ve yaygın kurumların yanında sivil
toplum kuruluşları tarafından da yürütülebilmelidir. Bu kurum ve kuruluşlar
aracılığıyla ailede özürlü dostu eğitim, sağlık, üretim, tüketim bilgisi ve
bilinci verilmelidir. Sosyal gelişmeyi, insan ve özürlü dostu odaklı gelişim
temelinde yapılandırmak maksadıyla, erken çocukluk ve ergenlik dönemi
gelişiminde olumlu kişilik özelliklerinin inşası yönünde en etkili eğitim
aktörü olarak velilerin çocuk eğitimi ve cinsellik konusunda eğitilmelidirler.
·Özürlülüğün çocuk haklarını ihlaline ve cinsel istismara sebep olduğu
dikkate alınarak, özürlü çocuk ve gençlerin cinsel istismarı konusunda aile
fertleri ve özürlüler, koruyucu-önleyici eğitim programları kapsamında aydınlatılmalıdır.
Haricî ve dahilî kaynaklı cinsel istismarın ortaya çıkmasına sebep olan
psiko-sosyal ve ahlakî risklerin gün ışığına çıkmaması yönünde koruyucu sosyal
politikalar uygulanmalı ve sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve mahallî
idarelerin işbirliği ile cinsel istismarı önlemek maksadıyla uygulamalı
projeler devletçe desteklenmelidir.
·Aileden sorumlu Devlet Bakanlığı ve buna bağlı kurumlar (Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Özürlüler İdaresi başkanlığı, Aile Araştırma Kurumu)
başta olmak üzere mahallî idareler ile sivil toplum kuruluşları ile
koordinasyon içinde, kentsel ve kırsal alanlarda özürlü aileleri de içine alan
sosyal danışma merkezleri kurulmalı veya bu maksatla hizmete açılmış Toplum
Merkezleri de özürlü odaklı sorunlara çözüm getirici bir fonksiyon üstlenmeli.
·Hizmet veren gençlik Merkezleri ve Çocuk Kulüplerinin işlevleri arasında
(zihinsel özürlü) çocukların cinsel eğitimi ve gençlerin evliliğe hazırlığı yer
almalıdır.
·Hangi sosyal gruba yönelik olursa olsun cinsel ihtiyaçların giderilmesine
yönelik yöntemlerden sadece millî kültürümüze ve medeniyetimize uygun olanlar
tavsiye edilmelidir. Dolayısıyla toplumsal değerlerimizin de öngördüğü aile
modelinin bugünün imkânları ve ihtiyaçları ile uyumlu örneğini oluşturmaya ve
geliştirmeye yönelik sosyal politikalara ağırlık verilmelidir.
·Evlenmeye aday zihinsel özürlüler, kuracakları yuvada başarılı olabilmeleri
için, mümkün mertebe (zihinsel) özürlü olmayan kişilerle veya bedensel
özürlülerle evlendirilmelidir.
·Meslekî eğitim alamamış evli zihinsel özürlülere veya eşlerine istihdama
uygun meslekî beceri kursları sunulmalıdır. Çalışmak isteyen evli zihinsel
özürlüler veya eşleri pozitif ayrımcılık ilkesine uygun olarak ya emek
piyasasında özürlü kota sistemi kapsamında istihdam edilmeli, ya da korumalı
işyerlerinde çalıştırılmalıdır.
·Evli zihinsel özürlülerin çocuklarına yönelik eğitim-öğrenme, araç-gereç ve
materyalleri ücretsiz dağıtılmalıdır. Bu ailelerin çocuklarının ücretsiz
anaokullarına kayıtları yapılmalı ve okul çağında ev ödevlerinin ifası gibi
alanlarda eğitim desteği sağlanmalıdır.
·(Zihinsel özürlü) çocukların müstehcen ve zararlı yayınlardan korunması
alanında köklü ve etkin tedbirler alınmalıdır.
·Medya, sosyal sorumluluk anlayışı içerisinde, millî kültürümüze ve
toplumsal değerlere ters düşmeyecek tarzda ailenin önemine vurgu yaparak (özel)
cinsel eğitime destek vermelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder