25 Ocak 2013 Cuma

En Büyük Zenginliğimiz Sensin!

Tüm sitemlerime, hüzünlerime rağmen yine benim için doğru olanı yapan; nedenini ve onu sonradan anlayacağıma emin olan, biricik babam...
Seni anlamak, kendi düşüncelerimle çelişirken ne kadar zor olsa da eminim, hayatımda her şeyin güzel olmasını isteyen ve bunu isterken sonuna kadar çabalayan, içten olansın sen. Bir damla gözyaşım için dünyayı kaldırıp taşıyabileceğin gibi, sonradan çok gözyaşı dökeceğim her şeyi
engellemek için ağlatansın. Yeri geldiğinde en iyi dostum, yeri geldiğinde abim, ama hep yoldaşım..
Baba olmak fiilindeki önemin kaybedildiği bu yıllarda, bana hayattaki değerli en güzel şeyleri aşılamaya çalışan, üzdüğünde hiç çekinmeden başını öne eğip özür dileyensin. Hiç kimse olmasa da ben yaşarım derken aslında kaybetmekten çok korktuğumsun. Düşündüğümde bile burnumun ucundaki sızısın... O yüzden seni yokedecek hiçbir şey istemem ben, inan.
Asılsız sitemlerimi unut, ben sinirlenmeyi, bağırmayı öğrendim, hayatı öğrenirken ama bildiğim bir şey daha vardı; sabrı da öğrenecektim nihayetinde, öyle ya da böyle öğrenecektim işte.
Benim güzel şiir, yazı yazdığımı unut. Şiirlerimi öfkemle yazıyorum, en içten duygularla... Ama sevgimi yazıma dökmekten zorlanırken sana geldiğimde sıralanıyor cümleler. Öyle katı yürekli değilim bilirsin, sadece veremiyorum herkese çok değer. Senin gibi sevemiyorum kimseyi, ya da kimse sen gibi olmuyor, hayal kırıklıkları yaşıyorum, insanlara güvenimi kaybediyorum. Ama artık bir şeyi öğrendim, ne biliyor musun ?.. Değer verdiğim arkadaşlarımın içinde bir tane de sen arıyorum. Sonra sözlerini tutmuyorlar, yalan söylüyorlar.. Ben yine gelip ''sana'' kırılıyorum..
Seni onlara dağıtırken, kendimi parçalamak istemiyorum artık.. Çünkü ne sen,onlar olabilirsin; ne de onların hepsi bir tane ''SEN''..

Bir babaya mektup yazıyorum. Ciddi duruşlu, gülüşüyle hayat veren, kızının ilk aşkı, oğlunun idolü, iki kolunun arası dünyanın en güvenli yeri olan bir babaya... Eve geç gelince kızan, kızını belli etmeden takip eden, erkek arkadaşlarından kıskanan bir babaya...
Bir babaya diyorum. Gece üzeri açıldı mı, üşüyor mu diye merak edip yanına gelen, uyurken saçlarını okşayan, alnına buseler konduran, sevincini paylaşan, ağlayınca üzülen bir babaya... Yani baba gibi bir babaya mektup yazıyorum...
Baba olan herkes duysun beni. Siz eve gelince yüzünüze devamlı bişeyler istercesine bakan bir çift göz, size öylesine muhtaç ki. Sadece size öyle bakar, çünkü sizden başka hiç kimse onun derdine sizin kadar ilaç olamaz.Sizden öğreneceği çok şey vardır. Size birşey olsa ona hiç kimse tutmaz elini. Kimse baba gibi koruyup kollamaz. Hiç kimse duymaz sesini, hiç kimse dinlemez onu sizin gibi. O da hiç kimseye baba gibi sarılamaz. Size bir şey olsa veya ayrı düşseniz kızınızla, kızınız ne kadar büyürse büyüsün, nerede baba kız görse, gözleri dolar. Hayatındaki büyük boşluğu bir kere daha farkeder. Kafasını başka yöne çevirir ve konuşmaya başlar yüreğiyle. Babasını ne kadar çok özlediğini söyler. Size ne kadar çok ihtiyacı olduğunu... Nerede bir babadan söz edilse daha dikkatli dinler. Merak eder aynı durumda onun da yanında babası olsa o ne yapardı diye. Belli etmez ama içi sızlar.
Hayaller kurar sizinle. En çok da hayallerinde yanında olmanızı ister. Düşünür ve lanet eder bazı zamanlara... Bayram sabahlarında babasının camiden dönmesini bekleyemeyecek, yağmurlu günlerde onu okuldan almasını... Bir gün bir sınava girecek, babası sınava girdiği okulun bahçesinde bekleyemeyecek. Bir gün okulunda mezun olacak, ama diplomasını babasına gösteremeyecek. Bir gün bir mesleğe sahip olacak, ama babası onu gururla ziyarete gelemeyecek. Bir gün evlenecek, ama kuşağını babası bağlayamayacak. Biricik kızını beyazlar içinde göremeyecek. Alnına öpücükler konduramayacak. Ömür boyu mutluluklar dileyemeyecek. Bir gün küçük kızı anne olacak, çocuğu erkek olursa babasının adını koyacak belki, ama babası torununu kucağına alamayacak.
Bir babaya mektup yazıyorum. Çünkü babalar sever ve sevilir. İlk terbiyeyi babalar verir. Pikniklerde babalarla oyun oynanır, her yere ilk babalarla gidilir. Çünkü bir şeyin yanlış olduğunu kız çocuklarına babalar söyler. İlk defa babalar çeker kulakları. Sıkıntılara babalar çözüm bulur. Sevinçler en çok babalarla paylaşılır. Hasta olunca kız çocukları babaları ellerini tutmadan iyileşemezler.
Beni duyan tüm babalar! Bu mektubu size yazdım. Babama yazmak isterdim. Onunla paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki. Ona her zaman ihtiyacım var. Onun yokluğunu hiç bir şey doldurmuyor. Onun tecrübeleri olmadan yaşamkta müptediyim. Eğer kız çocuklarınız varsa, onunla konuşun. Ona yanlışı doğruyu anlatın. Ellerimden tutup yürüyün. Ona vakit ayırın ve yanında olduğunuzu hissettirin. Takdiri hakettiğinde onu çekinmeden takdir edin. Hakettiğinde kulaklarını çekin. Ona zaman ayırın. Lütfen unutmayın; size ihtiyacı var.

Canım Babam,

Yıllar geçince bir kitap arasından, bir kutunun ve ya çekmecenin içinden çıkan eski mektuplar ya da bir deftere özenle yada özensiz yazılan duygular, paylaşılan anılar insana garip bir mutluluk verir. O yıllara dönersin.. Sanırım bu da onlardan biri, defter ve kalem yerini teknolojiye bıraksa da. Sana yazdığım, seni yazdığım kim bilir kaçıncı bu mektubu yaşadığım bu dönemden bir hatıra olarak kalması için yazıyorum.

Ben senin hayatının son yirmi yedi yılında varım sense benim hayatımda hep vardın. Seninle geçirdiğimiz bu uzun dönemde aynı o şiirde söylendiği gibi, önceleri seni dünyanın en bilgili ve güçlü adamı olarak gördüm; sonra en despot; sonra “ne biliyor ki” dedim; sonra ise tecrübe kaynağım ve hayattaki duruşumu belirleyen ışığım oldun... Günün birinde “yanımda olsa yeterdi” duygusunu yaşama ihtimali beni çok korkutsa da şimdilik bunu sürekli zihnimde tutmuyorum.

Yaşanan yıllar arttıkça ayrıntılar yerine yılların özetine bakıyor insan.

Soğuk ve karlı bir kış gününü seçmişim doğmak için, oysa bahardı annemin karnına düştüğümde… Biliyorum ansızın geldim ben ve sen çok mutlu olmuşsun geleceğimi öğrendiğinde.. Hele beni kucağına ilk aldığında anneciğim hep gözleri dolarak anlatır o anı, bana ilk bakışını, çok güzel diyebilmişsin sadece, çok çok güzel.. Daha güçlüyüm ben demişsin, “kız babasıyım” artık.. Aramızdaki aşk böyle başlamış işte.. Hep çok sevmişsin beni, çok şımartmışsın.. Annem hayranmış babalığına.. Erken yürümüşüm, erken konuşmuşum ve ilk “BA-BA” demişim, dünyalar senin olmuş.. Sen geldiğinde boynuna atlamak, kucağına oturmak, yerimi kimselere vermemek.. Beraber yürürken elini tutup gururla sağ sola bakmak, bu adam benim babam diyerek güvenle gülümsemek.. Hala gülümsüyorum hatırladıkça.. Herşeyin bana odaklandığı dönemde kardeşim gelmiş de nasıl ateşlenmişim küçük yüreğimle seni kaybetme korkusu sarmış beni… Yaa onu benden daha çok severse diye… Ama korktuğum gibi olmadı annem kardeşime sense bana ait kaldın.. Senden daha çok aldım güven ve sevgi duygusunu. Ne çok oynardık seninle hatırlar mısın? Kimseyle paylaşamazdım seni, oyun arkadaşım, geceleri koynunda senin masallarınla uykuya dalmak, sabahları uyanıp masalın devamını anlat baba diye yanına sokulmak, kar yağınca kar topu oynamak, çarpışan arabalara binmek ve seni yüzerken hayranlıkla seyretmek gülümseyerek hatırladığım o yıllardan. Hiç kırmadın beni canım babam, bir dediğimi iki etmedin hiç.. Sevgini akıttın hep oluk oluk.. Var ol..

Sonra ilkokula başladım her çocuk gibi.. O yıllardan kalan fotoğraflarıma bakıyorum şimdi.. Okula başladığım gün, elini öperken… Annemin çektiği… Nasıl güzel bakıyorsun bana , nasıl gururla… Okumayı ilk ben sökmüştüm sınıfta… Zehir gibi demişti öğretmenim sana hatırlarmısın, sende benim kızım demiştin gururla.. Hep öyle oldu, hep başarılarla dolu oldu öğrencilik hayatım.. Hiç üzmedim sizi...Sen hep gurur duy benimle diye… Bazen düşünüyorumda sana layık olmak mıydı benim bütün endişem bu hayatta. Senin kızın olabilmenin savaşını mı verdim yıllarca.. Ne dersin?
Çocukluktan çıkıp ergenliğe doğru yol aldığım o uzun dönemde seninle belki de en zor yıllarımızı yaşadık. Senin de hatırladığın gibi buhranlı ve haddini aşan disiplin içeren, kavgalı dönemlerimiz oldu... Ne yaşarsak yaşayalım bu asla senin benim babam olduğu gerçeğini hiç değiştirmedi. Hep seni en çok sevdim.. Yüreğime en çok sen inandın, yaparım derse yapar dedin.. Sonsuz bir güvenle cesaret verdin, yüreklendirdin.. Bir gün “beni koruma" diye bağırdım sana, "ben kendimi korurum”… Ne kadar ahmakça bir laf değil mi? Senin gibi bir babaya hem de .. Yok baba ben ettiğim bütün büyük lafları geri alıyorum… Haklılığını gördüm.. Pişman oldum.. Defalarca af diledim senden sonra.. Sense hiç vurmadın hatalarımı yüzüme, "böyle büyüyeceksin", "böyle olgunlaşacaksın" dedin aksine..

Senden aldığım düşünme tarzı, yüreğinde barındırdığın insan sevgisi, etrafına duyduğun saygı, bir takım doğrulara sahip olma... Bunlar benim temelimi oluşturmuştu. Hamurum iyiydi ama onu artık ben yoğurmalıydım. Ben olmak istiyordum.. Bunları tartışarak da olsa bir olgunluğa eriştirdik seninle. Kurallarım oldu, yasakları sevmedim, değerlerim vardı tabuları bilmedim, keskindim boyun eğmedim. İnsanın en dik durmaya çabaladığı dönemleri aslında en kırılgan olduğu dönemleriymiş bunu ise çok sonraları anladım..

Derken üniversiteye başladım, o büyük ve görkemli binanın içine yine seninle elele girdik. Sarıldın bana.. Öyle heyecanlıydın ki sıraya bile benimle girdin, evraklarım senin elindeydi.. Kıpır kıpır oldu için..Benimle benim kadar heyecanlanan bir sen vardın.. Artık yeni bir hayata başlıyordum.. Yaş onsekizdi.. Kendimi ve çevremi tanıma, yeni tecrübeler edinme yıllarıma gelmiştim. Kimlikler oluşuyordu, kolay değildi.. Ama bana kolay geliyordu, sevmek ve hayata atılmak için hazır hissediyordum kendimi. İlk iki yıl çabuk geçti... Artık daha az görüşüyorduk, daha az paylaşıyorduk… Ben oldum ve biliyorum diyordum… Aşık olmuştum, öyle sanıyordum…. Şimdi düşünüyorumda aslında ben hiç birşey bilmiyormuşum.. Yanlıştı çok yanlış yaptım.. Derken okul bitti.. Sen “hakim” olmamı istedin, seni dinlemedim.. Sınavı kazandığım halde sana kazanamadım dedim.. Sana ilk defa yalan söyledim.. Aslında kendime attığım en büyük kazıktı o, yıllar sonra anladım.. Bedelini ağır ödedim.. Affet baba, “nasılsa öyle yaşanır, olması gerekenler olur, bahanelere hiç gerek yok” derdin ya hep, tek tesellim bu oldu… Şimdi o yıllardan hatırımda kalan en güzel şey; ders çalıştığım o uzun gecelerde ışığı açık görüp kapımı tıklatman, ses gelmeyince içeri girip gelip beni öpmen ve üzerimi örterek ışığı kapatıp gitmendir. Biliyormusun baba aslında bekliyordum... Evet o sevgi dolu, ıslak öpücüğünle beni öpmeni görmek ve mis gibi kokunu içime çekmek için bekliyordum uyuyor numarası yaparak. Sense yine uyuyakalmışın diyordun sabah olunca bana "dikkat etmiyorsun".... Hayır baba hiç uyuyakalmadım ki ben.. Bilerek bekliyordum... Sadece “sana açık açık gel her akşam beni öp çocukluğumdaki gibi diyemiyordum, gel yat yanıma ben uykuya dalana kadar, güvenini hissedeyim, bana yine masallar anlat baba diyemiyordum.. Bak koca kız oldum ama hala senin kokunu özlüyorum, ben o yıllara hiç doyamadan geçip gittiler, büyümek ne zormuş babam” diyemiyordumm…

Çalışma hayatı başladı.... Kendi paramı kazanıyordum artık, büyümüştüm.. Derken başka bir hayat başladı benim için... Ya da ben öyle sandım..Çünkü olmuyordu, yapamıyordum... Birşeyler eksiliyordu içimde gün gün ya da ben fazla geliyordum... Herşey daha güzel olacak diye düşünürken kendi derinliğimde kayboluyordum.. Tüm iniş ve çıkışlarımız duygusal yapımızdan kaynaklanıyordu değil mi? Sen öyle derdin.. Ne olduysa bana hep iniyor, hiç çıkamıyordum.. Bir türlü denge de duramıyordum.. Büyümeyi beceremiyordum.. Senin bana verdiklerini sevmek istediğim adamda bulamıyordum.. Canım yanıyordu.. Belki o yüzdendir bilinmez gün geldi kırdım seni, gün geldi kızdım sana, gün geldi suçladım seni bazen aşırı iyi olmakla, bazen fazla insan olmakla.. Sense dinledin beni, hiç kızmadan.... Hiç vazgeçmedin beni sevmekten... Karşılıksız, katıksız, incitmeden, koruyup kollayarak, kendinden çok düşünürek, esirgemeyerek, vermekten hiç bıkmayarak, şikayet etmeyerek, ben onların mutluluğu için yaşıyorum diyerek... Dış dünya acımasızdı.... Kimse sen olamıyorsa suçlusu sen değildin elbette... Sen sadece babaydın... Harika bir baba... Seni tanıyıp "harika bir baban var" dediğinde arkadaşlarım içimi nasıl bir huzur kaplıyor bilemezsin.. Sen babanın kızısın dediklerinde hissettiklerimi anlatmam imkansız... Annem bana göz kırparak sanırım oğlunu daha çok seviyorsun dediğinde hemen savunmaya geçişin.. Kızım benim canım, ilk göz ağrım deyişin...

Nihayet bir gün geldi, hayatta tek amacım olan daha mutlu yaşamak uğruna ve bana verdiğin tüm değerlerin ışığında birleştirdiğim yollarımı ayırma kararı verdim. Duygularımla, gerçeğimin yollarının kesişmediğini fark ettim. Büyütme geçici dedin, hatalarıyla kabul et dedin, sen hatasız mısın dedin ve bir gün prensesime kırmızı papuçları ne yakışmış dediğin, anneme bakıp küçükken de kırmızı ayakkabaları vardı bu süslünün dediğin gün “kızım hayat senin hayatın, mutsuz olmamakla mutlu olmayı karıştırma, karar verirken önceliğin yine sen olsun, kimseyi kendinden çok düşünme” dedin..

Ve sen bana o gün aslında hep yanımda olduğun ve olacağın mesajını verdin bir kez daha. En yalın şekliyle..
Eminim ki benim hayatımdaki en değerli ve en güvenilen erkek olarak bundan sonraki yolumda da yanımda olacaksın. Varlığın güzel, yüreğime dokunan sözlerin gibi sevgi dolu ellerini yüzümde hissetmek güzel, yanımda olduğunu bilmek güzel...

İnanıyorum, biliyorum...

Yolumu ben çizeceğim, seni de her zaman o yolda benimle görmek isteyeceğim, istiyorum.

Senin sevgi dolu yüreğini, bitmeyen iyi niyetini, yalınlığını, sadeliğini, duruluğunu, insanlığını çok sevdim ben.

Bugün tam 56 yaşındasın, iyi ki doğdun canım babam, iyi ki doğdun yeşil gözlü devim, benim gönlü zengin, yüreği güzel babam, iyi ki benim babam oldun… Bunun için yüce yaratıcıya ne kadar şükretsem az. Bir gün gözlerimdeki yaşlarla sana “ baba ne olursam olayım, kim olursam olayım hayatta hiç bir mevki, hiç bir ünvan benim için senin kızın olmaktan daha değerli değil biliyor musun” demiştim.. Ne güzel sarılmıştın bana o gün… Sımsıkı... Biliyordun hep bildin.. Bugün bağıra bağıra söylüyorum hayatta en övündüğüm şey senin kızın olmaktı. O güzel yüzünü seyretmek huzurumdu... Senden geldim, sana geldim ve sana layık bir evlat olmaya çalışacağım senden aldıklarımla. tıpkı senin olduğun gibi..

Hayatımın her detayı için sana teşekkür ederim.

En büyük servetim dediğin çocuklarının büyüğü olarak sana diyorum ki en büyük zenginliğimiz sensin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder