Yazımın başlığını
Kahramanın “Aşk”a yolculuğu koydum…
Çünkü tam da böyle
bir şeydir Aşk. Kahramanca çıkılan bir yolculuktur yani.
O ana kadar sizin
olan, hatta siz olan her şeyi, herkesi,
her inancı geride
bırakabilecek bir cesaretle, coşkuyla, tutkuyla, mutlulukla, sevinçle çıkardığınız bir yürek yangınıdır.
bırakabilecek bir cesaretle, coşkuyla, tutkuyla, mutlulukla, sevinçle çıkardığınız bir yürek yangınıdır.
İnsanın yeniden
varoluşudur…
Hani Mecnun çalmış ya kapısını Leyla’nın…
Seslenmiş Leyla
içeriden “Kimsin?” diye…
“Benim!” deyince
Mecnun, “Burada ikimize yer yok” demiş Leyla.
Bir süre sonra geri dönen
Mecnun yine çalmış kapısını Leyla’nın…
Yine içeriden
seslenmiş Leyla “Kimsin?” diye…
“Senim!” deyince
Mecnun, açılmış Aşk’ın kapısı…
Bazen bu derece
kendinden geçişler içerir Aşk.
Ruhun ta içinde
hissettiği, sanki bu dünyaya ait olmayan bir şeydir.
Sıradan dünyayı
geride bırakıp, kendinizi yeniden kurguladığınız bir maceradır.
Yanlışlıklardan, eksikliklerden çekinmeyen insanın, kendini arayışıdır
sevgilide.
Gerçekten aşıksan
sadece sevgiliyi sevmezsin.
Sevgiliyle birlikte,
hayatın kendisini seversin, insanları seversin mesela, hayvanları seversin.
Güneşi fark edersin sonra, ay ışığını, yıldızları keşfedersin. Sanki
milyonlarca yıldır orada değilmişler gibi. Gerçek aşk sevgiliye benzemeye
çalışmak, ya da onu değiştirmek değil,
var olan tüm özellikleriyle
onu kabul edip bütünleşmeye çalışmaktır.
Sevilen de sevenin
duygularına karşılık verdiği zaman, kaynaşmayla oluşan bir “birlik” dönemi
başlar.
Her aşk bir derstir
aşığa, her aşık bir öğretmen!...
Onu kendi
yolculuğunda bir adım ileri götüren...
Şimdi bir dakika
durun ve düşünün, siz Aşklarınızdan ne öğrendiniz?
Kalarak hayatı
yaşanmaya değer kılma kavgası mı verdiniz, yoksa kolayı seçip giderek
kendinizden mi kaçtınız?
Sizi nehrin karşısına
geçiren kayıktır Aşk…
Aşık için ilk eşik
kayığa binmektir korkusuzca…
Aşkın başladığı yerde
korku biter, yaşam başlar...
Nehrin karşısında
sizi bekleyen çeşitli sınavlar, ödüller, kavgalarla soyunabilirseniz bütün
kabuklarınızdan, en zayıf halinizle kendinizi emanet edebilirseniz sevgilinin
şefkatine, sevgisine, o zaman aşkı “Sevgi” haline dönüştürebilirsiniz.
Yok, korkarsanız bu
dönüşümden, saklarsanız kendinizi maskelerinizin arkasına, sırtınızda giderek
ağırlaşan ve size hayatı zorlaştıran bir kambur oluverir.
Her aşk cesaretle ve
güvenle çıkılması gereken, ruhunuza doğru çıktığınız yeni bir yolculuktur.
Sonsuz sevinçlerle,
sonsuz acıları bir arada yaşayıp bilgeleşebilmek içindir bu aşk yolculuğu.
Dünyanın yeniden
keşfidir. İnsanın kendisini ve çevresini yeniden yaratmasıdır. Doğru bildiğiniz
yanlışlardan kurtulmak, üzerinizdeki gereksiz yükleri bırakmak için size
verilmiş bir şanstır.
Aşk, insanı yeni bir
insan yapar.
Aşk olgunlukta
gerektirir.
Ancak olgun bir aşık,
aşkı ve sevgiliyi kendisine sunulan var olma fırsatı olarak görebilir,
kendisini yeterince aşka adayabilir.
Kierkegaard,
“Mükemmel aşk, insanın kendisini mutsuz edecek kişiyi sevmesidir” derken bunu
kasteder.
Çünkü ancak
gerektiğinde sizi mutsuz etmekten korkmayacak kadar sizi seven biri, eşlik edebilir
kendinizi keşfetmenize.
Size aynalık
edebilecek kişi geliştirebilir sizi, derinlerde sakladığınız kırılgan,
korunmasız benliğinizin sizin en önemli parçanız, varoluşunuz olduğunu kalbinde
hisseden ve bunu cesaret ve içtenlikle size haykıran kişidir sevgili.
G.G. Márquez “Seni
sen olduğun için değil, senin yanında olduğum zaman, ben olduğum için
seviyorum...” derken tam da bunu anlatır.
Simmel “Bir şeye,
bize getireceği kazanç açısından değil de, neyse o olduğu için ilgi duyma,
sevme, aşık olma yeteneği, ancak insanlığın en yüce katmanlarında bize sunulan
görkemli bir Tanrısal armağandır” diyor.
Onu seviyorsunuz diye değil de, sadece sizi sevdiği için, yani içinden öyle
geldiği için sizinle olandır sevgili…
Bu nedenle eli
tutulasıdır…
Bu nedenle dudakları
öpülesi…
Bu nedenle o biricik,
tek ve eşsizdir…
Bu nedenle cesaretle,
sizi kaybetmekten korkmadan geliştiren, içtenlikle seven her sevgili ruhunuza
eşlik edendir, “Ruh eşinizdir.”
Çünkü o sizi bütünle
kaynaştıran bir “meleksi el”dir.
Dolayısıyla dışarıda
bir yerlerde belki de hiç karşılaşamayacağınız eş ruhunuzu aramaktansa,
başınızı kaldırıp sevgilinizin gözlerinin içine bakın. Orada kendinizi görebiliyorsanız
sıkıca sarılın hem sevgilinize, hem
ondaki kendinize…
“Ben evimde bir
“meleksi el”le yaşadığım için çok şanslıyım ve onu çok seviyorum. Benim her
geçen gün kendime doğru aşkla yol almamı sağlıyor ve ben her geçen gün bir
pervane gibi yanıyorum aşkının yarattığı
ışıltılı ateşle…”
Aşkla kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder